ONLAR MÜCADELEMİZDE BAYRAKLAŞACAKLAR
Bağımsızlık demokrasi sosyalizm mücadelesinin yiğit neferleriydiler…
Yedisi de ayrı yerlerde ayrı tarihlerde doğmuşlardı. Yedisinin de belirli bir yıla kadar yaşamları ayrı özellikler taşıyordu. Belki de tek ortak yanları yedisinin de işçi veya emekçi kesimlerden, dar gelirli ailelerden gelmesiydi.
Yedisi de ilk ve orta öğrenimlerini değişik okullarda tamamlamışlardı. Serdar ODTÜ'de okuyordu. Bir yıl da Hacettepe Üniversitesi’nde okumuştu. Latif ve Osman Nuri Hacettepe Üniversitesi’nin aynı bölümünün öğrencileriydi. Faruk ve Salih de aynı okulun diğer bir bölümünde okuyorlardı. Hürcan Gürses, bu yıl Kimya Mühendisi olacaktı, ADMMA' yı bitirmesine az kalmıştı. Efraim, Mali Bilimler eğitimi görüyordu.
Hemen tümü olanak buldukları tüm zamanlarda geçici işler bulup çalışmayı ilke edinmişlerdi kendilerine. Faruk ve Salih, Devlet İstatistik Enstitüsü’nde gece elemanı olarak çalışıyordu. Hürcan'sa geçici bir anket işinde çalışıyordu. Hürcan, alacağı ücretin tümünü örgütünün açtığı bağış kampanyasına bırakacağını söyleyerek diğer daha az olanaklı arkadaşlarını kızdırıyordu. Faruk ve Salih de ücretlerinin en büyük kısmını örgütlerine vermekteydiler.
Hepsinin geçmiş yaşamları doğumlarından belirli bir yıla kadar ayrı ayrıydı.
Ancak hepsi ayrı özelliklerini değiştirip ortak karaktere ulaştıkları bir dönüm noktasına vardılar. Bu nokta, Türkiye'de işçi sınıfı politik hareketinin yeniden kitlelere ulaşması idi. Serdar ODTÜ’de, Latif Hacettepe'de, Faruk bulunduğu kentte, Efraim köyünde, Salih Çorum’da, Hürcan ADMMA’da, Osman Nuri Yenişehir’de bilimsel sosyalizmin sesini duymuşlardı. Bulundukları ortamların tüm sapkın akımlarına, daha çok genç olmalarına, önlerinde yol gösteren büyüklerinin pek çok bulunmamasına ve politik harekete tüm akımların, burjuvazinin her çeşitten saldırısına karşın doğruyu görmüşlerdi.
Doğruyu görüş, bilimsel sosyalizmle kucaklaşma dönemleri zaman olarak aynı günlere rastlıyordu. Ve bu andan sonra bir kısmı Ankara'da bir kısmı Bursa'da ya da değişik aylarda değişik yerlerde içinde bulundukları mücadelenin en yiğit, en özverili militanları arasına giriyorlardı. İçlerinden dördü, Serdar, Latif, Efraim, Salih olanakları daha uygun olduğu için Parti kartı taşımanın şerefini de taşıyorlardı. Diğerleri ise Parti üyesi olmak için başvurularını Parti’nin "Üye Kazanma Kampanyası"nı açmasını bekleyerek geciktiriyorlar, toplu başvuru için sabırsızlanıyorlardı.
Ülkede politik hareketin eriştiği boyutlarla birlikte gündeme gelen gençlik örgütlenmesinde de en önde görev alanlar arasındaydılar. Serdar, GENÇ ÖNCÜ'yü kuran 60 isimden birisiydi. Örgütün kuruluşunun hemen arkasından oluşturulan Ankara Şube'nin Yönetim Kurulu üyeliği görevini de üstlenmişti. Yedisi de bulundukları birimlerde her gün yeni bir GENÇ ÖNCÜ kazanmanın mücadelesini veriyorlardı. Hem sosyalizmi yeni duyan yığınlar arasından, hem de sosyalizm adına bilmeden veya bilerek bir sapmanın içinde bulunanlar arasından. Yedisi de temel olan şu gerçeği yaşama geçirmenin örneğini vermişlerdi: pratikle teorinin birlikte yürümesi. Serdar, GENÇ ÖNCÜ'de ilk verilen eğitimlerden olan 'sol' sapmalar konusunu hazırlayan grubun yöneticisiydi. Latif ülkemizde ilk kez burjuvaziye karşı hazırlanmış bulunan 5 yıllık plan çalışmasının bıkmadan, yılmadan istatistikleriyle, taramalarıyla uğraşan bir araştırmacısıydı. Sosyalizmin gür sesinin tüm meydanlarda köylerde, kentlerde duyurulması çalışmaları sırasında, seçim kampanyaları döneminde sayısız defalar gözaltına alınmış ve işkenceden sopadan geçmiş yiğitlerdi. Türkiye'de işçi sınıfının politik hareketi "NATO'ya Hayır" kampanyasını başlattığı zaman çalıştıkları örgütte bu kampanyanın en önde çalışanlarındandılar. GENÇ ÖNCÜ tarafından da açılan koşut haftada uyumadan, dinlenmeden çalışmışlardı, diğer binlerce arkadaşları gibi. Vedat Demircioğlu’nun Konya Taşkent'teki mezarına düzenlenen saygı gezisi sırasında GENÇ ÖNCÜ Genel Başkanı ile birlikte kaza geçirenlerden ikisiydi Faruk'la Salih. Yaz başlarında Ankara Şube lokali önünde faşist katillerce kurşun yağmuruna tutulan gruptan yaralanan iki arkadaşımızdan birisiydi Serdar. İki ay yatmak zorunda kalmıştı. Kendince ömrünün en sıkıntılı günleriydi. Çünkü istemeden, bir ölçüde de olsa sıcak mücadelenin dışına düşmüştü.
Latifin gülünerek anlatılan bir anısı vardı: 5 Haziran Seçimleri öncesi çalışmasında Bursa Yenişehir'den görev gereği uğradığı Ankara'da üç gün içinde beş kez gözaltına alınmıştı. Osman Nuri'nin babası AP'nin önde gelenlerinden biriydi. Nedense oğlu "böyle çıkmıştı". Gerekçesini anlayamıyordu, ilçenin "ileri gelenleri". Efraim Bursa Merkez İlçe'sinde Türkiye İşçi Partisi Sekreterliği görevini de yürütüyordu. Tıpkı Latif’in Bursa Yenişehir'de İlçe Başkanlığı görevi gibi. Yani Ankara’da pek zaman geçiremiyorlardı. Ancak olanak olduğu her anda okullarında da en ön safta mücadele içindeydiler.
Faruk, ablası ve eniştesini bir trafik kazasında yitirmişti, yakınlarda. Annesi zaten epey önce ölmüştü. Yeğenlerine annelik, babalık görevini de yürütüyordu ve zaman buldukça örgütünden izin alıp, hemen onların yanına gidiyordu.
Salih'i Ankara'da çalışmalar hafiflediği zaman bulmak olanak dışıydı. Soluğunu Çorum’da alırdı, babasına yardım etmek için, orada savaşan arkadaşlarına da omuz vermek için.
Yedisi de geç saatlerde bir sorun oldu mu, görev çıktı mı ilk akla gelen isimler arasındaydı. İstanbul'da Yılmaz Derebaşı kardeşimiz katledildiği zaman, cenaze töreni için Ankara’dan görevle az sayıda arkadaşı gidecekti. Haber geç gelmişti. Giden 43 kişiden dördüydü Latif, Faruk, Salih ve Hürcan. Tam altı saat kıpırdamadan Yılmaz'ın tabutunun çevresinde güvenlik şeridinde durmuştu dördü de. Azgın yağmura ve gergin sinirlere aldırmaksızın.
Ve 11 Ekim'de, 19 Ekim'de onların tabutlarını bekledi binlerce arkadaşları, saatler boyu tüm engellemelere karşın.
Genç Öncü, Aylık Siyasi Gençlik Dergisi, Sayı 6, Kasım 1978, s. 6-7