Tarayıcınızda JavaScript özelliği kapalıdır!
 

Türkiye İşçi Partisi 6 Yiğit Evladını Kaybetti

Altı Türkiye İşçi Partili’nin öldürülmesi ve birinin de ağır yaralanmasıyla sonuçlanan faşist katliam, bütün demokrasi güçleri için yeni bir sınav ve daha zor sınavların da bir başlangıcı oldu. Bu sınav, sınıf mücadelesinin git-gide daha da çetinleşen koşullarında en doğru çözümlemelerin yapılmasını, cephedeki bütün güçlere en doğru yönün çizilmesini gerektiriyordu. Altı şehidin acısı daha yüreklerde taptazeyken demokrasi saflarının mevzilerinde sürdürülen mücadelenin önünde yeni görevler yükseliyordu. Bu görevler de daha ilk anda en doğru gözlemlerin yapılmasını zorunlu kılıyordu.

Altı yiğit sosyalistin katledildiği öğrenilince o sırada Ankara'da bulunan Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Behice Boran bir bildiri yayınladı. Boran, devletin, hükümetin, güvenlik kuvvetlerinin nerede olduğunu sorduktan sonra şöyle diyordu:

"Bu arkadaşlarıma sıkılan kurşunların asıl hedefi Türkiye İşçi Partisi’dir. Onların şahsında Partimize vurmak istediler. Bu, bir bireysel terör hareketi de değildir. Planlı, örgütlü bir terörün uygulanmasıdır. İki hafta önce Genel Merkez'imize Genel Sekreterimizi hedef alarak yapılan saldırıyla bugünkü katliam birbirleriyle ilişkilidir. Partimize karşı planlanmış bir operasyonun iki değişik parçasıdır.

"Partimize karşı bu planlı örgütlü faşist terörizmin tırmandırılışı yeni bir düzeye ulaşmıştır. Amaç, Parti hareketimizin engellenmesi sindirilmesi ellerinden gelirse yok edilmesidir. Böylece işçi sınıfının ve emekçi kitlelerin kendi bağımsız partilerinden yoksun bırakılıp yalnızca çeşitli burjuva partilerine yaşama izni verilerek, "çok partili çoğulcu demokrasi" görünüm ve aldatmacası altında maskelenmiş bir faşist baskı rejiminin gerçekleştirilmesidir. "

TİP Genel Başkanı, işçi sınıfının politik hareketinin temsilcisi ve öncüsü olmanın sorumluluğunun bilincinde olan Partisinin, silahlı çıkış ve çatışmaların işçi sınıfının politik hareketine yararı olmadığı için, mücadeleyi bu yöntemlerle sürdürmeyi reddettiğini belirterek şöyle devam ediyordu:

"Bizim faşistlere cevabımız işçi, emekçi kitleler içinde örgütlenmemizi genişletip güçlendirerek daha da kök salmamız olacaktır. Katliamın Partimizin üye kazanma kampanyası açtığı gün yapılması rastlantı değildir. Burjuvazi ve emperyalizm işçi sınıfının politik hareketinin güçlenmesinden korkuyor. Burjuvazi ve emperyalizm Partimizden korkuyor.

"Korku ecele çare değildir. Yerli kapitalizmin ve emperyalizmin er geç tarih sahnesinden silinmesine de çare olmayacaktır."

Faşist infaz sürülerinin gerçekleştirdiği katliam bütün demokrasi güçleri için yeni sınavların bir başlangıcı olduğu, olayın hemen ertesinde çok sayıda siyasal - parti, sendika ve meslek örgütleri temsilcilerinin TİP Genel Merkeziyle ve Ankara İl Merkeziyle yaptıkları temaslarla da gözleniyordu. Demokrasi saflarında yer alan örgütler ve kuruluşlar, Parti yöneticilerine yaptıkları başvurularda, olayla ilgili her türlü yardımı yapmaya hazır olduklarını özellikle belirtiyorlardı.

Aynı gün öğleden sonra TİP Genel Başkanı Boran'la Başbakan Ecevit arasında da bir görüşme gerçekleşecekti. TİP Genel Başkanı bu görüşmede, Partisine yönelen saldırıların ve bu arada son katliamın bir değerlendirmesini yaptıktan sonra iki konuda hassasiyetini ve kararlığını Başbakan'a iletti. Türkiye İşçi Partisi, öldürülen üyelerinin cenazelerinin törenle kaldırılmasını ve yaşayan tek görgü tanığı Serdar Alten'in hastanede korunmasının sağlanmasını istiyor; bu konuda kendi hazırlıklarını ve önlemlerini sürdürüyordu. Başbakan Ecevit ise bu konulardaki talepleri anlayışla karşıladığını ifade ediyordu.

Faşist katliam olayı bütün ilerici kamuoyunda nefret ve infial uyandırırken faşist terörizmin baş sorumlularında da ikiyüzlülüğün en belirgin örnekleri piyasaya dökülüyordu. Milliyetçi Cephe’nin büyük başı Demirel, her zamanki pişkinliğiyle, kendi kanatlarını kalkan gibi gerdiği faşist çetelerin cinayetine “ayıptır” demeye utanmadı. Fakat daha da ibret verici olan vardı. Aynı gün demeç veren MHP sözcüsü, olayı kınayacak kadar utanmazlaşabiliyordu. Üstelik bu iki açıklama, aynı gün yayınlanan TRT haber bütenlerine TİP dışındaki siyasi partilere ait olan tek açıklama olarak yer alıyordu.

Faşist katliama tepki 'göstermek için bir gün bekleyecek olan CHP Genel Sekreteri'nin olay günü partisinin bir İlçe örgütünde yaptığı konuşma da oldukça ibret vericiydi. CHP Genel Sekreteri Üstündağ, altı yiğit sosyalistin hunharca katledildiği gün, TRT'nin ana haber bültenlerinde yayınlanan konuşmasında, "CHP'nin komünizmin en akıllı düşmanı olduğunu" haykırıyordu. Bu gelişigüzel bir rastlantı mıydı, yoksa anti-komünizm yarışında en gerici burjuva partilerini geride bırakmaya çalışanların düştüğü utanç verici durumun kaçınılmaz bir örneği miydi?

Antifaşist güçlerin faşist katliam karşısında dile getirdikleri onurlu tepkilerin önünde burjuvazinin renk renk sözcüleri gitgide küçülürken, öldürülen üyelerinin ailelerinin bulunduğu yörelere acı haberi ileten TİP yöneticileri, aileleri Ankara'ya getirmişti. Bursa'lı Latif Can, Efraim Ezgin ve Osman Nuri Uzunlar'ın aileleri Pazartesi gecesi; Çorumlu Salih Gevenci ile Kırklarelili Faruk Ersan 'ın aileleri ise Salı sabahı Ankara'da oldular. TİP, bütün örgütleri ve üyeleriyle, altı yiğit sosyaliste karşı son görevlerini yerine getirmeye hazırlanıyordu.

Bu arada, faşist odakların üzerine yürümemeyi haklı göstermek için her türlü manevrada ustalaşan Emniyet yetkilileri ve idari makamlar, bu kez, faşist katliama karşı yükselen tepkinin kitlesel boyutlara ulaşmasını önleme telaşına kapılmışlardı. TİP yetkililerini sürekli arayan çeşitli resmi makamlar, "olaydan üzüntü duyduklarını, fakat halkın bu vahşet karşısında çok tepkili olması nedeniyle, yapılacak bir cenaze töreninde yeni olayların çıkabileceğini ve Emniyet'in böyle olayları önlemekte yetersiz kalabileceğini"ni ileri sürüyorlardı. Bu, faşist saldırının kaynağında yatan emperyalizme ve büyük sermayeye hergün "tekmil" vermeyi farz sayan kimilerinin, büyük bir kitlesel anti-faşist gösteriye izin vermenin "vebalinden" sıyrılma çabasından başka bir şey değildi. Fakat resmi makamların TİP yöneticilerinden aldıkları cevap hep aynı oluyordu:

“Arkadaşlarımızın cenazelerini törenle toprağa vermek bizim hakkımızdır. Tören yapılacaktır!"

Bursa'dan gelen aileler, daha Bursa'da iken bazı çevrelerden Ankara'da "mutlaka Hasan Esat Işık'la görüşün" telkinleriyle bunaltılmışlardı. Ankara'ya gelirken yanlarına katılan "uzak bir akraba" bu telkinleri sürdürüyor ve H. Esat Işık'la görüşmeye gidiyordu. Daha sonra aynı ailelere Emniyet Müdürlüğü’nde ve morgda, "Bursa'ya kadar nezaret edilmek üzere cenazeleri alabilecekleri, tören yapılırsa yeni olayların çıkabileceği ve yeni ölüler olacağı" söyleniyordu. Kırklareli'nden ve Çorum'dan gelen iki aile ise TİP avukatlarına defin işlemleri için vekâlet vermişlerdi. Buna rağmen cenaze töreninin engellenmesi için sürdürülen girişimlerin son ana kadar ardı arkası kesilmeyecekti.

Katliam vahşeti karşısında yurttaşların tepkisi sadece başsağlığı dileğiyle kalmadı. TİP yetkililerine faillerin bulunması ve yakalanması konurunda bilgililer, ipuçları yurdun dört biz yanından yağdı. MHP genel merkezinin bulunduğu ve faşist güçlerin "kurtarılmış bölgesi" Bahçelievler’de Serdar Alten'in tarif ettiği arabaya uyan bir arabanın katliam gecesi dolaştığı ve içinde ki katilerin eşkâlleri konusunda bilgiler aktartıldı. İki gün sonra gene tarife uyan arabanın Eskişehir'de görüldüğü bildirildi. Katliam gecesi Faruk Ersan ve Salih Gevenci'nin iş yerlerinden erken çıkmalarına neden olan elektronik makinesinin bozulması konusunda ve DİE'de daha önceki faşist örgütlenmelere ilişkin bilgiler de verildi. TİP yetkilileri katillerin mutlakla bulunacağını ve bu konuda mesafe alındığını yakında bir açıklama yapılabileceklerini bildiriyorlar.

Türkiye İşçi Partili 6 şehidin arkasından, "Faşizmi Ezeceğiz" haykırışlarıyla mücadele kararlılıklarını bir kere daha bileyen on binlerce yurtseverin dev gösterisi, YÜRÜYÜŞ’ün diğer sütunlarında yer alıyor. Görev, on binlerin omuz omuza dile getirdiği bu kararlılığı, milyonlarca emekçinin kitlesel gücüyle birleştirmektir.

Bağımsızlık, Demokrasi, Sosyalizm için Yürüyüş, Haftalık Siyasi Haber ve Yorum Dergisi, Sayı: 184, Ekim 1978, s. 4-5